Rüya Fereyduni - "Ürdün Vadisi ve Batı Şeria'daki yerleşim birimlerini İsrail'e ilhak edeceği" vaadiyle Mart 2020 seçimlerine giren Binyamin Netanyahu şimdi Temmuz ayı başlarında ABD Başkanı Trump'ın sözde barış planı olarak adlandırdığı "Yüzyılın anlaşması"nın adımlarından olan ilhak planını Batı Şeria'da hayata geçirmeyi düşünüyor. Binyamin Netanyahu, Batı Şeria'daki bazı bölgelerin ilhakının Ortadoğu'ya "barış getirebileceğini" iddia etmişti.
Bu karara göre, Ürdün Vadisi ve tüm Yahudi yerleşim birimleri dahil olmak üzere Batı Şeria'nın yüzde 32'nin işgal altındaki topraklara ilhak edilmesi bekleniyor.
Mehr Haber Ajansı muhabiri bu konuyu Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cengiz Tomar'a sordu:
1- Bilindiği üzere Siyonist Rejim Başbakanı Benyamin Netanyahu Batı Şeria ilhak planını 1 Temmuz itibariyle hayata geçireceğini vaat etmiştir. Sizce Netanyahu’nun senaryosunun arkasında yatan hedefler nelerdir?
Şayet 19. yy.dan beri modern Filistin tarihini özetlemek isterseniz, İskân (19. Yy. ve 20. Yy başları), Nekbe (Büyük Felâket, 1948), Nekse (Gerileme, 1967) ve İlhak (muhtemelen 2020 Temmuz) kelimeleri yeterli olacaktır. Netenyahu Temmuz ayında söz konusu işgalleri ilhak ile tescilleyip resmileştirerek ABD’nin “Yüzyılın Projesi”nin önemli adımlarından biri olan Batı Şeria’daki Filistin toprakları üzerinde kurulmuş illegal Yahudi yerleşimleri ile Ürdün Vadisi’nin Filistin tarafında kalan kısmını da İsrail toprağı ilan ederek Filistin’i tamamen buharlaştırma peşinde.
İsrail Başbakanı Netanyahu son açıklamasında, “bugünlerde yemin edecek yeni hükûmetin İlk görevi olarak Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerinde İsrail hükümranlığının uygulanmasıyla Siyonizm tarihinin son faslının yazılmış olacağını ifade ederken” İlhak kelimesine işaret ediyor. Böylece 19. Yy.da Yahudilerin bölgeye iskânı ile başlayan ve Nekbe ve Nekse ile devam eden Filistin topraklarının işgali tamamlanmış olacak. Netenyahu, bu adımı ABD’deki Kasım seçimlerinden önce, Trump döneminde atarak, kendisini garantiye almak istiyor. Böylece şahsıyla ilgili yolsuzluk suçlamalarını da unutturmak çabasında. Böylece iki devletli çözüm planının tabutuna da son çivi çakılmış olacak.
Trump hariç, BM ve uluslararası kamuoyu tarafından illegal olarak kabul edilen Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimleri, 1967’deki işgalden bu yana geçen elli yılı aşkın sürede, mantar gibi bütün Batı Şeria’ya yayılmış durumda. Batı Şeria’da yaşayan 3 milyon nüfusun yaklaşık 500.000’ini bu Yahudi yerleşimciler oluşturuyor. Bu yerleşim yerleri etrafı çevrili adacıklar ve birbirine bağlanmış yollarla adeta Batı Şeria’yı bir yerleşim adacıkları denizine ve yollar şebekesine dönüştürmüş durumda. Böylece Filistin’in köy ve şehirlerinin birbiriyle bağlantısı kesilmekte. Mevcut Yahudi yerleşim birimlerindeki doğum oranı da hem İsrail ortalamasının hem de Filistin ortalamasının çok üzerinde olduğundan Filistinliler aleyhine bir demografik değişim vuku bulmakta.
İkinci husus: Taberiye ile Ölü Deniz arasındaki Ürdün Vadisi (Ğûr), Ürdün-Filistin sınırında Ürdün Nehri’nin batı yakasındaki Filistin topraklarını içeriyor. Son sayımlara göre bu bölgede 60.000 Filistinli’ye karşılık 10.000 civarında Yahudi yerleşimci yaşıyor. Nüfusun az olması bu bölgenin önemini azaltmıyor. İsrail tarafından iki belediyeye bölünmüş olan bu bölge, nehrin doğu yakası Ürdün hâkimiyetindeki Ğûr vadisinin doğu kısmı gibi deniz seviyesinin 200 ilâ 400 metre aşağısında Dünyanın en alçak bölgesi olduğundan doğal sera etkisiyle en verimli bölgelerden biri. Ayrıca su kaynağı açısından da tıpkı işgal edilen Suriye’nin Golan tepeleri gibi oldukça verimli. Deniz seviyesininin altındaki konumu nedeniyle yaz kış sıcak bir iklime sahip olması, toprağının verimliliği ve Lübnan dağlarından gelen su kaynakları nedeniyle yıl boyunca mahsul alınabiliyor. Üzerinde 10.000 yıldır tarım yapılan ve MÖ. 3000’lerden itibaren çevre bölgelere tarım ürünleri ihraç eden Ürdün vadisi, hem Filistin’in hem de Ürdün’ün en verimli bölgesi. Bizlerin Kudüs hurması diye bildiği mecdul türü hurmalar da bu bölgede Eriha’da yetişmekte.
Şayet İsrail bu planını gerçekleştirirse ve yerleşim birimleri İsrail toprağı olarak kabul edilirse, zor durumda kalan Filistinliler, bir müddet sonra Filistin’in başka bölgelerinde olduğu gibi, büyük şehirlere göçmek etmek zorunda kalacak ve böylece demografik arındırma da gerçekleştirilmiş olacak. Nüfusu nispeten az olan Ürdün vadisinde ise Filistinlilerin en önemli tarım bölgesi ile su kaynakları tamamıyla İsrail’in kontrolü altına kalacak.
Özetle İsrail’in ilhak projesi ile iki devletli çözümün tabutuna son çivi çakılmış oluyor. Sözün özü, şayet bu gerçekleşirse Gazze şeridini hariç tutacak olursak Filistin diye bir devlet ve Filistin meselesi diye de bir mesele kalmayacak.
2- İslam ülkelerinin bu karara karşı çıkması açıktır. Ancak böyle bir durumda birleşmeleri gerekiyor. Size göre bu kararın hayata geçirilmemesinin en iyi yolu nedir?
Bir taraftan Dünya Koronovirüs salgınıyla uğraşırken, diğer taraftan Araplar Suriye, Yemen ve Libya’da birbirlerini boğazlarken, Mısır ve Irak’ta istikrar bir türlü sağlanamazken, öte yandan bazı bölge ülkeleri ile Mısır İsrail’le ilişkileri normalleştirip Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı ittifak peşindeyken, Türkiye ile İran Suriye meselesinde ayrı cephelerdeyken fırsattan istifade İsrail de her zaman olduğu gibi işgali tamamlamak ve Filistin meselesini kökünden çözmek için planlarını gerçekleştirmekte. Maalesef İslam Dünyası’nın özellikle de Arap yönetimlerin bırakın buna karşı çıkmayı, İsrail’le ilişkileri normalleştirdikleri görülmekte. Arap Sokağı ve halkları tepki gösterebilir ve protesto gösterileri yapabilir. İran da buna karşı çıkacaktır. Ürdün, Katar, Tunus ve Cezayir gibi Arap yönetimleri de tepki gösterecektir. Ancak her zaman olduğu gibi en büyük ve samimi tepki Türkiye’den gelecektir. İslam ülkelerinin bu konuda bir birlik oluşturmaları şu an için bir temenniden öte gidemez. Ancak uluslararası kamuoyunu ABD ve AB dahil harekete geçirmeye çalışmak gerekir. Burada İsrail iç kamuoyu ile ABD gibi ülkeleri de baskı yapmaları için harekete geçirmek gerekir.
3- Bazı Avrupa ülkeleri Siyonist Rejim’in Batı Şeriya’yı ilhak planını gerçekleştirmesi durumunda Tel Aviv’le ilişkilerini gözden geçireceklerini öne sürmüşler. Sizce bu senaryo gerçekleşirse Avrupa ülkelerinin tutumu Tel Aviv’e karşı nasıl olacak?
Birkaç siyasi tepki açıklamasından öte bir şey yapamazlar. Zira Avrupa Birliği ekonomik bir dev olmakla birlikte siyasi ve askeri açıdan bir cücedir. ABD’nin tutumu dışında bir politika belirlemelerini ihtimal dahilinde bulmuyorum. Bu açıklamaları da samimi bulmuyorum.
4- Türkiye’nin Siyonist Rejim’in Batı Şeriya’yi işgal altındaki topraklara ilhak siyasetine karşı tutumu nasıldır?
Türkiye kesinlikle bunu reddetmektedir ve Filistin halkıyla bugüne kadar samimi olarak dayanışma içinde olan tek ülkedir. Uluslararası kamuoyunu, İslam ve Arap Dünyasını, BM ve diğer uluslararası kuruluşları harekete geçirmek için elinden geleni yapar. İslam ve Arap Dünyasının sokakları ile halkları Türkiye’ye destek verse de fiilen Arap yönetimlerinin bir kısmı buna tepki dahi göstermez.
yorumunuz